Kuru Otlar Üstüne : Güzel ve yalnız ülkenin kırgın yorgun ve umutsuz insanlarına dair…
Samet
bir resim öğretmeni. Kendi ifadesiyle uzun yıllar öğretmen olabilmek için
sınavlara hazırlanmış ve nihayetinde de ülkenin doğusunda ücra bir köye
atanmış. Yaklaşık dört yıldır da orada. Film onun sömestr tatili sonrası okula
dönüşü ile başlıyor. Evi paylaştığı edebiyat öğretmeni Arkadaşına getirdiği
zeytinyağından anladığımız kadarıyla ülkenin en batısında bir yerlerde asıl
memleketi. Ülkenin en batısından en doğusuna atanmış bir öğretmen var
karşımızda. Belki de o yüzden en kısa zamanda
batıda bir yerlere gitmek istiyor ilk geldiği günden beri. Özellikle de
İstanbul a. Bunu her girdiği ortamda hissettiriyor. Yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın(NBC)
da filmin Cannes'da gösterimi sonrası yaptığı konuşmada söylediği gibi
"mutluluğun başka yerde olduğu avuntusu' onu ayakta tutmaktadır. Samet in
yaşamına ufaktan dâhil olduğumuzda onun yaşamına dair bazı doneler de
yakalarız. Öğrencilerine hatta bazı öğrencilerine karşı ilgili, merhametli ve
hoşgörülü bir öğretmendir o. Okulda arkadaşlarıyla samimi ve düzgün ilişkiler
kurmaktadır. Bunun yanı sıra gitmek fikrini saplantı haline getirse de yöre
halkı ile muhabbeti şaşırtıcı düzeyde iyidir. Burada yöre halkı konusuna bir
parantez açmak gerekirse NBC ilk kez burada her taraf ve her görüş için keskin
eleştiriler getirmektedir.
Öğretmenlerin
yaşam hikâyesine odaklandığımızdan yöre halkı ile ilgili çok fazla bir bil
edinemeyiz. Film içerisinde bununla ilgili toplam dört kişi üzerinden bir
değerlendirme yapılabilir aslında. İlki öğretmen Samet’in köye geldiğinin
ertesi günü okul çıkışı beraber yürüdükleri bir genç. Köyde yaşayan ve işsiz güçsüz olduğunu
anladığımız bu gencin ayrıca Samet’e borcu da vardır. Biraz mahcup bir ifadeyle borcunu işe girip
ödeyeceğinden bahsetmektedir. Bu gencin siyasi örüşü veya düşüncesine dair
birkaç ipucunu yönetmen bizimle paylaşır. Güvenlik güçlerinin zırhlı aracı köy
içinde devriye atarken aracın içerisindeki komutan öğretmeni çaya davet
eder. Yanındaki genç buna biraz bozulur
hatta sen şimdi çaya gidersin diyerek de takılır Samet’e. Samet aslında
karakterine dair en önemli özelliklerinden birini açık eder izleyiciye. Nabza
göre şerbet veren biridir Samet ve hiçbir zaman gerginlik çıkmaması adına kendi
gerçek fikirlerini çoğunlukla belli etmez. Kendi karakterine dair bir iz sürmek
istediğimizde onun sinirlenmesi gerekir ve üstenci bakışı daha net ortaya
çıkar. Onun buraya gelip öğretmenlik yapması bile yöre halkı için bir lütuftur
aslında. Samet hiç gitmeyeceğim dediği karakola gider ve subay ile beraber çay
eşliğine PS oynar. Samet budur işte. Her duruma kolaylıkla adapte olabilen ve
asla konforunu bozmayan biridir. Köydeki genç ona babasının bir gece
götürüldüğüne dair çocukluk anısını anlattığında onun bu (genç için oldukça)
travmatik ana dair tek tepkisi babasının bıraktığı milli piyango biletine bir
şeyler çıkıp çıkmadığıdır.
İkinci
karakter ise köyün içerisinde Samet’le birlikte yürüyerek yanına gittikleri bir
veterinerdir. Köyün içerisinde köy evinden bozma bir yerde mesleğini devam
ettirmektedir. Genç ile Veteriner in arasında yıllara dayanan bir arkadaşlık
ilişkisi olduğunu aralarındaki argo düzeyi yüksek diyaloglardan anlayabiliriz. Aralarında
bir gerginlik ve samimiyet vardır aslında. Gerginlik yine yöre ile ilgili
mevzulara dayanmaktadır. Genç, kendinden yaşça büyük olan veterineri safını
belli etmemekle itham ederken veteriner ise yılların da verdiği olgunluk ve
deneyimin özgüveni ile değişen hiç bir şeyin olmadığı bir coğrafyada hangi
safta olduğunun bir önemi yok diye savunmaktadır. Samet tüm bunların bir
şekilde tanığıdır ama kendine tanımladığı güvenli alandan çıkıp bir söz söyleme
yahut bir adım atma cesaretini göstermez. İkilinin tartışmalarında dahi olayın
alttan alınarak kapanması taraftarıdır. Halının altına süpürülen sorunlarla
ilgilenmez Samet. Nasıl olsa kısa bir zaman sonra buralardan gidecektir ve
fotoğraf makinesi ile çektiği fotoğraflar dışında tüm anılarını hafızasından
sildirecektir sanki.
Yöreden
üçüncü karakter ise filmin de ana hikâyesinin sürükleyen Samet’in öğrencisi
Sevim’dir. Sevim ile ilgili çok bir şey bilmez izleyici o köyden değildir komşu
bir köyden bin bir zorlukla okula gelmektedir. Sadece diğer öğrencilerden tek
farkı öğretmenine karşı beslediği derin bir sevgidir. Ona her izin dönüşünde
hediyeler veren, onu diğer öğrencilerden ayrı bir kategoride değerlendiren bir
öğretmene karşı ortaokul öğrencisi Sevim’in beslediği duygular küçük düşünceli
insanların büyük önyargılarına takılır. Sevim’in duyguları yara alır. Sonra da öğretmeni ve öğretmeninin ev arkadaşı
olan başka bir öğretmeni belki kendi çocukça hisleriyle belki de önyargılarına
hapsolmuş büyüklerin yönlendirmesiyle şikâyet eder. Aslında kimin şikâyet
ettiği veya bu şikâyetteki mevzuların doğru olup olmaması yönetmenin derdi
değildir. Bu olay sonrası bürokratik olarak işleyen sürece dair ortaya
konulanlar ve her aşamada verilen farklı tepkiler bundan daha da önemlidir.
NBC’nin
ilk dönem filmlerinden itibaren taşra bürokrasisine dair yaptığı gözlemleri her
daim çok gerçekçi bulurum. Bu filmde de okul müdür ve öğretmen ilişkisi ile
ilçe milli eğitim müdürü ve öğretmenler arasında yaşanan gelişmeler ve bu
esnada ortaya çıkan diyaloglar gerçeğin birebir aynısı denilebilecek düzeydeydi.
Ast-üst ilişkilerinde yaşanan düzeysizlikler ile hiyerarşik bürokratik yapının
işlevsizliği apaçık ortaya konuluyor filmin içerisinde. Bu konu belki de
akademik bir düzeyde ele alınabilecek bir konunun içeriği olabileceğinden
kısaca geçiyorum.
Yöreden
dördüncü karakter olarak sınıfta Samet’in Sevim’e ayrıcalık yaptığının
düşünerek sesini ara ara yükselten erkek öğrenci var. Aslında kurulan bu sınıf
düzenine karşı ufak tefek çıkışmaları olsa da konumu nedeniyle yapacağı bir şey
yok. Yüzünün aldığı halden bu durumdan hoşnut değil ama gücü de belli. Samet
öğretmen ile Sevim’in arası açılınca pek mutlu oluyor ve sınıftaki gücün
kendisine artık daha iyi davranacağı umudunu koruyor belki de. Samet burada da
aslında yine fırsatçı davranıyor. Asabi davranışlarının en azından sınıf
üzerindeki hâkimiyetinin etkilememesi adına sınıfın önceden göz ardı ettiği
kesimlerini yanına çekerek gücünün zayıflamasına izin vermiyor.
Ve
filmin ana karakterlerinden Nuray. Samet’in bir öğretmen arkadaşının “ikiniz de
resim yapıyorsunuz anlaşırsınız” tavsiyesiyle bir okulun kantininde
buluşuyorlar. Samet’in evlenme fikrine uzak olması ve batılı olmasından
mütevellit genel bir yöre halkını küçümseme tavırları nedeniyle Nuray’ı çok
benimseyemez. Onu dört yıldır aynı evi paylaştığı ve fotoğraf çekmeye devam
ettiği halde bir kez bile fotoğrafını çekmediği öğretmen Kenan ile tanıştırmak
ister. Bu üçlü bir araya geldiğinde ve sonrasında Nuray’ın Kenan’a gösterdiği
alaka tabii ki Samet’i rahatsız edecektir. Samet’in egosu hiç rahat durmaz ve her zamanki
gibi Nuray’ı merkezine alır. İlçe merkezinde tesadüfen yaşanan o buluşma bile
belki de Samet’in planlamasıdır bilinmez. Sonrasında Nuray ile aralarında
yaşananlar ve Nuray’ın Kenan’a söyleme diye sıkı sıkıya tembihlerine rağmen
rahat durmayan Samet sabahına Kenan’a her şeyi anlatır. Burada Nuray karakteri
aslında her iki erkeğinde vicdanının sesi gibidir. Onların yaşadıkları ile
ilgili olarak şeffaflık sergileyen tek taraf Nuray’dır. İnsanların dostlukları
arasındaki önyargı duvarının yıkılmasına yönelik her ikisi ile de doğru ve
erkek egosunu darmadağın eden bir konuşma yapar. Yeryüzündeki her güzel şeyin yine
insan tarafından tuz buz edilmesi insanoğlunun mukadderatındadır.
Samet’le
Nuray’ın yemekte baş başa giriştikleri münakaşa benzeri diyalog dayanışma ve
teklik arasındaki bir ikilemdir belki de. İdealist öğretmen kadın ile tek derdi
buralardan gitmek olan bir egosantrik erkeğin bu konuşmadan bir yere
varamayacakları da bellidir. Gerçi sonrasında yemek masasından kalkılıp koltuğa
geçildiğinde Nuray’ın da kollektif bilinç ve umuda karşı yorgun olduğunu
çaresiz gözlerle ifade etmesi de evrenin ortasında yapayalnız bir insan
olduğumuzu hissettirmektedir. İnsanın ihtiyaçları, istekleri ve beklentileri ve
üzerine inşa ettiği kendi bilincinin bir gün ıssızlığın ortasında tek başına
kalabileceği gerçeği yüzümüze çarpılmaktadır.
Kuru
Otlar Üstüne sadece bir taşra filmi olarak değerlendirilebilir belki. Sıkıcı,
kasvetli ve mahrum bir coğrafya üzerinde anlatılan bir hikâye belki de kentin
tam ortasında anlatılsa bu kadar etkili olamaz. Bireyin kalabalıkların içinde
kaybolarak verdiği yaşam mücadelesi onun kendi benliğinin gizli yanlarının
ortaya çıkması için bir gerekli şartları oluşturmayabilir. Ancak doğanın bütün
kuvvetiyle insanın üzerinde hükmünün icra ettiği bir yerde yüreğin ve aklın
hissettikleri yaşamın her anına nüfuz eder ve kalan ömrü de baştanbaşa
değiştirebilir.
Yorumlar