Kış Uykusu-Notlar (Hamdi Hoca karakteri)
Hamdi Hoca, kendi
açımdan filmin en iyi oyunculuğunu çıkaran karakteri. Bir köy camisinde imamlık
yapan Hamdi Hoca karakteri bana son dönem Türkiye gündemi ile ilgili ne çok şey
çağrıştırdı desem yeridir aslında. Aristokrat-burjuva bir sanatçının baba
yadigarı mağaradan bozma evinde kiracı olarak ailesiyle birlikte yaşayan Hoca’nın
filmden önceki zamanlarda kira borcunu ödeyemediği için evine haciz geldiğini
diyaloglardan öğreniyoruz. Eve haciz gelmesi ve bu esnada Hoca’nın ağabeyi
İsmail’in haciz memurlarına ve güvenlik güçlerine mukavemet göstermesi üzerine
tartaklanması ile İsmail’in oğlu olan aynı zamanda da Hoca’nın yeğeni küçük
İlyas’ın buna içerleyerek Aydın’ın “cip”ini taşlaması filmin temel öykülerinden
birini oluşturuyor. Bıçkın ve kentliye “mutlak itaat” eden taşralı Hidayet, hem
bunun hesabını sormak hem de borcun akıbetini öğrenmek için yanında Aydın
olmasına rağmen Hamdi Hoca ve ailesinin kapısını çalıyor. Cezaevinden yeni
çıkmış İsmail özür dilemek yerine daha sert bir tepki verince bu esnada gelen
Hamdi Hoca hem olayları yatıştırmak istiyor hem de çok istemediği halde kendisi
özür diliyor. Hamdi Hoca, hiç evlenmemiş dindar bir karakteri canlandırıyor. Filmin
genel hikâyesine sirayet eden Hoca karakterinde hep bir menfaatçilik ve içten
pazarlıklı olma hali gözükse de (genel yorumlarda da bu şekilde eleştiriler
yapılmış) ben özellikle Nihal’le karşılıklı diyaloglarında bunun tam tersi
olduğunu düşünüyorum. Belki parayı seven ve küçük menfaatlerden kendine büyük
mutluluklar türeten bir yanı var Hamdi Hoca’nın ama bunun yanı sıra tüm bu hep
olayların üstünü örtmenin veya etrafındaki kızgın insanları yatıştırmanın
verdiği yoğun bir kıstırılmışlık ve bastırılmışlık hali de göze çarpmıyor
değil. Ailenin bütün yükü üzerindeyken ve her şeyle bizzat kendi ilgilenmek
zorundayken(annenin hastaneye götürülmesinden Aydın’dan özür dilenmesine kadar)
kendiyle başbaşa kaldığında bu sözlü tepkiye dönüşebiliyor. Belki onun
kafasının içindekilerde aslında İsmail’le aynı ama ağzından çıkan her sözün
kendi omuzlarına yükleyeceği yük daha fazla olacağı için içine atıyor. Ortalığı
yatıştırıp otoriteye teslim olarak yükünün biraz daha azalacağını düşündükçe “çapulcu
İsmail” yüzünden sorunları daha da artıyor. Filmin en hafızaya kazınan
sahnesini de yine o vermiyor mu zaten. Aydın, Hoca’nın çamurlu ayakkabılarını “yazı
odası”nın önünde görünce nasıl rahatsız olup bir kenara itelediyse Hamdi Hoca’da
aynen ayakkabıları gibi bir kenarda kalakalıyor. Ve işte o esnada da küçük
İlyas bile seyirci nazarında Hamdi Hoca’nın karşısında duruşu ve bakışı ile
devleşebiliyor. Hamdi Hoca, yalnızca bir din adamı olarak ta değerlendirilip
kategorize edilmemeli aslında. Toplumumuzda o kadar çok Hamdi Hoca’lar var ki. Kendine
hiç vakit ayıramazken bütün hayatını başkalarına vakfeden bir adam Hamdi Hoca.
O yüzden ona ne kadar kızsak ta onu anlamamız da gerekir diye düşünüyorum.
Yorumlar