Sen Aydınlatırsın Geceyi-Ölsene Oğlum
Taşrada her sabah aynıdır diye düşünür ahali. Kalkarsın, dükkânını “bismillah” der açarsın. Havlu askısını dışarıya çıkartırsın. O havluların ne zaman önce yıkandığını sen bile hatırlamazsın. Berber ustası baban camiye gider.
Sen akşama kadar kâh dükkânın önünde gölgeye attığın
sandalyenin üzerinde kâh da berber koltuğuna uzanmış bir vaziyette pineklersin.
Bir gün canına “tak” eder. Neyin tak
ettiğini iyi bilirsin de dilin dönmez anlatamazsın. Baban “düz” bir adamdır. Çok
ta kafa yormaz böyle şeylere. Arada “oğlum neyin var?” diye sorar. O kadar
işte.
Bir berber ölmek ister. Bir berber mahir olduğu o ellerini
kollarından ayırmak ister. Bir berber bir başka berberin oğlu olmaktan kopmak
ister.
Bilekler en civan usturaya teslim edilir. Berber koltuğu bu
işe en uygun yer değildir belki. Bir küvet bir jakuzi hadi bilemedin bir su
birikintisi olsa bari diye iç geçirirken için geçmiştir zaten.
Sonra tüm gücünle dükkanın önüne çıkarsın. O ne zaman
yıkandığını hala bilemediğin havlular yanıbaşında.
“Bozuk var mı?” diye sorar yan komşu esnafın çırağı.
Cevap vermek istemezsin. Tekrarlar:
“Bozuk var mı usta?”
Elini berber önlüğünün göğüs cebine atarsın. Bembeyaz önlük
kan gölüne döner. Sen bozuklukları uzatırsın çırağa.
Sen de çırak değil misin sanki.
Ölüyorum biliyor musun.
Ölmekten korku değil benim ki.
Ölmek güzel de…
Ya gecemi aydınlatacak bir ışık…
Çok şey mi istiyorum…
Işık yoksa bari bir kibrit tutuşturun.
Uzun yolu vardır hikayenin.
Ama zaten ölümden korkmayan bir kahraman, ölmekten en çok
korkandır aslında.
Terk edilirse en çok o gözyaşı döker…
Bulutlar kararıyor. Tepenin ardı yakın.
Hadi desem gelir misin…
Yorumlar