Nar Filmi Ardından Ruhta Birikenler...
'Dürtme içimdeki narı,’
‘üstümde beyaz gömlek
var'[1]
Böyle başlıyor film işte. Nasıl
başlamasını istersen öyle başlamaz her film. Narlar saçılıyor. Sonra tekrar
toplanıyor bir avucun içinde.
Hayatlar var. Aynı şehrin farklı
yüzlerinde… Kimimiz temizlikçi, kimimiz
falcı, kimimiz sadece aşık, kimimiz ise sadece ilgi bekleyen.
Kötü de olsa bir yaşamımız var. Kıyısında
tutunduğumuz bir dalımız. Sevmiyoruz hiçbir şeyi kendimizden başka. Gözlerimiz bağlı ve sargının ucu başka
kimliklerde.
Şimdi kendi kimliğimizi
değiştirsek aynı Vandallıklar, aynı zulümleri içselleştirebilir miyiz? Kapıların
ardında beklerken içimizde biriken öfke selinin kapaklarını kırılırcasına açıp
yıkabilir miyiz.
Hiçbir şey olmamak en üst insan
mertebesi ya. Biz o birşeylikten kurtulup hiç olabilecek miyiz.
Filmin başı ile sonu arasında hiçbir
fark göremeyip elindeki kahve fincanını beyaz halının üzerine şık bir şekilde
döküp hala şaşırmadıysanız aslında bütün hayatların giriftliğini kabul
ediyorsunuz demektir.
Nar işte böyle bir film. Kimin zalimliği,
eyyamcılığı ters geliyorsa bize o zalimlik en çok bizim içimizde. Ellerimizde oyuncak
tabancalar korkuturken alemi, o alemin içinde kaybolmamak maharetin kendisi.
İşte nar sehpanın üzerinde. Atsak
şimdi o postmodern tablonun ortasına. Değişecek mi hayatlarımız…. Bir rüyadan
uyanıp ta siyah asfaltların arasından minibüs yoluna doğru yürüyecek miyiz…
Bu kadarı fazla deyip yüzümüze
vurulunca bencil düşüncelerimiz evden çıkıp gitmesi ne kadar da kolay oysa ki…
İşte Nar… Elimizin altından kayıp
gitse şimdi. Kim tekrar toparlayabilir ki…
Yorumlar