Kayıtlar

Eylül, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Onur Ünlü Sineması ve Aldığı Ödül...

Resim
Zamanın birinde Onur Ünlü sinemasının temel karakteristiğ i hakkında birşey karalamıştım. Belki de ilk ben bu konuda bir şeyler yazdım bilemiyorum. En son 18. Altın Koza'da 'Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi' filmiyle en iyi film ve en iyi senaryo ödüllerini alınca o da 'Onur Ünlü Sineması'nın olduğunu söyleyerek bu ödüllerin kendi sinema anlayışı için cesaret verdiğini belirtmiş . Söyleşiden önemli gördüklerim... Her yönetmenin kendi tarzı var. Benim yaptığım filmlerde biraz daha ayırıcı özelliklerin olmasıyla birlikte 'Onur Ünlü tarzı' diye bir şey konuşuluyor. Ben de anlamıyorum onun tam olarak ne olduğunu? Ben 2006'da film yapmaya başladım. O zamandan beri belli oranda direncin yavaş yavaş kırıldığını, zayıfladığını hissediyorum. Onu söyleyebilirim. Aileden ziyade benim insanla meselem var. İnsanın kötü olduğunu düşünüyorum. Kötüye meylettiğini, kötü tarafına uyduğunu, nefsinin mahkûmu olduğunu ve bundan çok çok az insanın kurtulabildiğin

Adam ve Kadın ve Sükut-1

Resim
Adam kadını bekledi rıhtımda. Uzun uzun baktı martılara, çocuklara ve bulutlara. Bir elini cebine attı. Kafasını öne eğdi ve hafif ıslak kaldırımlara daldı bakışları. Vapur, uzaktan göründü. Adamın kalp atışları hızlandı. Kadını ilk kez görmenin heyecanıydı bu. Vapuru görmemek için denize ve rıhtıma arkasını döndü. Elinde hiçbir şey yoktu. Belki bir buket çiçek iyi olabilir diye geçirdi içinden. Gözleri ile çiçekçi aradı. Sağa sola bakındı. Uzakta kırmızı ışıkların yanında bir çiçekçi gözüne ilişti. Koşar adım ilerledi. Sarı papatyalardan bir buket yaptırdı. Tekrar gerisin geri vapurun yanaşacağı rıhtıma döndü. Soluk soluğa kalmıştı. Sağ elini yüreğine götürdü. Avuç içiyle kalp atışlarını dinledi birkaç saniye. Vapur rıhtıma yanaştı ve büyük bir insan kalabalığı hızla ilerlemeye başladı. Kadını gördü uzaktan. Kırmızı şapkasını, kırmızı elbisesini ve kırmızı ayakkabılarını ta uzaktan seçebiliyordu. Kadın geldi adama sarıldı. Konuşmadı ama. Uzun uzun sarıldı. Adam kadının kokusunu içine

Yurt ve Muzaffer Özdemir

Resim
Muzaffer Özdemir benim Nuri Bilge Ceylan filmleri ile tanıdığım ve sevdiğim bir adam. Oyunculuğa arkadaş ricası ile başlamış, Cannes'da en iyi erkek oyuncu dalında Mehmet Emin Toprak ile ödül aldığında bile ortalıklara pek çıkmayan birisi o. Bu yıl 18. düzenlenen Altın Koza 'da onu yönetmen olarak görünce heyecanlandım açıkçası. şimdi onun filminin gösterime gireceği tarihi beklemekteyim. Umarım kısa zamanda izleyici ile buluşur. Bu arada filmin ikinci sürprizi ise Barış Bıçakçı'nın yönetmen yardımcılığı. Bir taşla tam üç kuş aynı filmde desek abartı olmaz heralde. Filmin konusu: Karamsar ve nevrotik mizaçlı bir mimar olan Doğan, İstanbul yakınlarında arkadaşlarıyla kamp yaparken hastalanır. Danıştığı doktoru kendisine seyahat önerir. Sıla özlemiyle çocukluğunun geçtiği fakat uzun yıllardır göremediği memleketine tatile gider. Modern tekno-liberal zihniyet her yeri eşbiçimli hale dönüştürmüş, yeryüzüne yaptığı düşmanlıklar en ücra köşelere kadar sızmıştır. Doğan, zamanın

Benim Küçük Çaresizliğim ve Sevmek

Resim
Aklıma düştü. Bir patlama sonrası Ankara. Ankara’da değilim şimdi. Her gün kaç defa geçtiğim o sokak. O köhne merdivenler. O seyyar satıcılar. Kalem, incik bocuk, çengel iğne, naylon cüzdanlar. Sonra bir film. Kendimi rahatlatan filmlerden biri. Bizim büyük çaresizliğimizi anlatan o film. Aklıma hemen düşen ‘sevmek’ üzerine bir film. Sevmek ne ulu bir kelime. Şehri, sokakları, yağmuru, gece ıssızlığını… sonra bir kadını sevmek. Onun odasına girip oturmak çıtını çıkarmadan. Ulu orta konuşmadan sevmek. Yaşadım mı böyle şeyler inan hatırlamıyorum. Yastığına sinen ten kokusu. Odasında duvarlara sinen o parfümü. Pencereler açılınca aheste aheste sallanan perdelere değen saçları. Sevmek alacakaranlık gibi. Hiç aydınlık olmaz. Umut yitirilmez ama. Korkarsın sürekli. Ama sevmek hep ağır basar. Ah! Sevmek. Kenti yağmurlu bir gece tek başına adımlamak gibi. O ‘ahmak ıslatan’ın altında saatlerce. Bu filmin bende ne çok hatırası var. Yazabilsem… yazabilsem… yazabilsem…