Sinema Hatıraları ve Merhaba

Yeni bir yazı alanı olunca insanın heyecanlanmaması imkânsız. Siz bir şeyler yazacaksınız ve yepyeni insanlar sizin yazılarınızı okuyacak. Ona istinaden belki eleştiriler, övgülerle karşılaşacaksınız. Bunun sizin için önemi olmayabilir ama en azından kendinizi geliştireceksiniz yazma konusunda. Geliştirdikçe farklı eksiklikleriniz ortaya çıkacak. Okuyan insanlar fark edecek bu gelişme ve değişmeleri. Su yolunu bulacak her daim…

Burada her zaman ki yine sinema ile ilgili düşüncelerimi yazmak niyetindeyim. Başka bir şeyden de anladığım söylenemez zaten. Çok film izliyor muyum diye bir soru sorulursa hayır demekle iktifa ederim. Özellikle işlerin ve iş dışındaki yaşama ayrılan sürenin kısalması sinemaya ayrılan vakitlerin de tırpanlanması demek. Artık daha az sinema salonlarına gidiliyor; evde gün aşırı film izleme seansları hafta sonları bir ihtimal tek filme iniyor vs vs…

Bu kadar umutsuz ve geriye doğru giden bir sinema tutkusunun okur nezdinde iyi karşılanmayacağı muhakkak. Sizleri bunlarla meşgul etmek istemezdim bende. Bu sinema illetine nerden bulaştığımla başlayarak bir merhaba demek en iyisi. Tabiî ki burada televizyon zamanlarında izlediğim sinema filmlerinin ben de merak uyandırması ve ‘Bir sinema salonunda film nasıl izlenir?’ sorusunun tetiklemesi neticesinde ortaokulun sonlarında Ankara’da bulvarın üzerinden ilk sinema filmini izlediğimi hatırlıyorum. Sinema salonu Ankara’da yaşayan herkesin hatırlayacağı üzere Batı Sinemasıydı. Halen varlığını devam ettiren bu sinemanın o zamanlar tek salonu bulunmaktaydı. Sonradan beşe kadar salon sayısını arttırdığını bir yerlerden duydum ama uzun zamandır içine girip bir film izlediğim vaki değildir.

Bizim ilk gençlik yıllarımızdan itibaren Ankara’ya birçok salon açıldı. Ekonomide serbestlikle beraber yabancı filmlerin halk tarafından sevilmesiyle özellikle Kızılay bölgesinde bir çok salon hizmete girdi. Lise yıllarından itibaren birçok sinema salonuna gittim ve film izledim. Bu sinema salonlarıyla ilgili hatıralarım da pek çoktur ve anılar yumağı başka bir yazının konusudur.

Ancak tekrar ilk sinema hatıram ile ilgili başa dönecek olursak beyaz bir perdenin üzerinde ilk sinema deneyimim ilkokul dörde kadar gitmektedir. Başrollerinde Fikret Hakan ve Yılmaz Köksal’ın oynadığı Kahramanlar isimli 1974 yapımı bir filmdi bu.(Bu bilgileri maalesef netten bulabildim) Tarihi filmlerin en önemli yönetmenlerinden Remzi Jöntürk yönetmenliğinde çekilen bu filmle ilgili zihnimde hiçbir şey yok. Bir tek filmin afişinde Fikret Hakan’ı hatırlıyorum.

Bir hafta süreyle okulun giriş kapısında duran filmin gösterimi her sınıfa farklı gün ve saatlerde yapılmıştı. İki kişi sinema makinesini yüklenip gelmiş ve öğretmenimizin masasının üzerine kurarak tam tersi istikametteki duvara da bir beyaz bir perde asarak yansıtmışlardı. Bizler ise ortalıklarda büyük heyecan ve neşenin verdiği hareketlilikle dolanıp dururken o iki adam sınıfın camlarına kapkara güneş ışığını içeri sızdırmayacak perdelerle sımsıkı kapatmışlardı. Sınıfın içine kapıdan sızan az bir ışıkla sıralarımızı yüzümüz beyaz perdeye gelecek şekilde ters çevirerek oturmuştuk. Ve sınıfın kapısı kapatıldı ve o büyük an geldi. Beyaz bir perdenin önünde geçen atlılar, yaralı askerler ve Ferdi Tayfur’un tok ve etkileyici sesiyle konuşan Fikret Hakan ağzımız açık bırakmıştı.

Belki de daha sonraları ortaokul zamanlarında tek başına bir yerlere gidebilme yetisine kavuşunca ilk sinemaya gitmiştim. Batı sinemasının o büyük salonunda Hollywood Magandaları isminde saçma sapan bir komedi filmi vardı ve biz arkadaşlar bu saçma sapan filmi yine ağzımız açık izledik. İşte sinemayla ilgili bağlarımın ilk ilmikleri bu şekilde atılmıştır.

Umarım burada daha çok yazılar yazarım ve yazdıkça sinema ile ilgili hatıralarımı da sizlerle paylaşırım.

Tekrar merhaba…

Bu yazı, aynı zamanda kalemşah isimli sitede de yayımlanmıştır.

Yorumlar

handan dedi ki…
sizin sinema yolculuğunuzu okumak keyifli olacak diye düşünüyorum :)))
Adsız dedi ki…
az iyidir, değil mi adnan? az sinema varken bir yerde, ve az az geliyorsa filmler bir yerden gitmek ve seyir etmek apayrı bir mutluluk kaynağı olur sanki. az, anlamlıdır.

şimdi çok ya her şey, kolay ya ulaşmak bu denli filme, kitaba, bilgiye, eşyaya vs. ulaşmak, hep daha çok tatminsiz, hep daha çok hızlı, hep bir yetişememe duygusu, hep tüketme, daha çok tüketme arzusu...
moroccom dedi ki…
-handan hanım teşekkürler...

-evet jto, az o kadar iyidir ki, insana tercih sıkıntısı vermez. bir gül herzaman iyi bir güldür ama gülizardan gül seçmek o kadar zordur ki...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Biliyor musun? İçimde Bir Orman Vardı

Kapıcı Musa(Muzaffer Çetinyılmaz)nın Ardından...

Kırık Bir Aşk Hikayesinin Çekim Serüveni