Kabadayı Filmi Üzerine...
...
İnsanlarımız hep, “bir nara atıp, silahı patlatmak” imajını, Kurtlar Vadisi ve benzeri dizilerin daha da çok beslediği duygularla pek severler. Hâlbuki bu imajın, yiğitlikle yüreklilikle falan doğrudan hiçbir ilgisi yoktur. O, işin en kolay tarafıdır ve yalın haliyle biraz da çocukçadır. Kahramanları bırakın, gerçek kabadayılar bile öyle yapmazdı.
Gerektiği zaman, gerektiği yerde, gerektiği biçimde ve denge aklıyla yapmaktı, marifet. Eski gerçek kabadayılar çok sabırlı ve sakin insanlardı… “Var mı bana yan bakan” külhaniliği mizah konusuydu onların nezdinde.
...
Ahmet Selim’in yazısını okurken Yavuz Turgul’un senaryosunu yazdığı Kabadayı filmini hatırladım. Ali Osman adında en az otuz yıl evvel İstanbul’da namı olan bir kabadayının yaşlılık zamanlarına tekabül eden bir hikâyeyi anlatıyordu film. Artık o hızlı ve kasıp kavuran günlerinden eser kalmayan bu eski zaman kabadayısının hikâyesinde yeni mafya babalarının kalenderlik, vefa ve dürüstlük kavramlarını yerle bir etmelerine de okkalı bir eleştiri getirilir.
Sonuçta bu yapılar hukuk ve nizamın dışında hareket alanı bulup çıkarlar uğruna mazlumun da canına okumaktadırlar. Ali Osman, bunların farkındadır ama bulaşmakta istemez. Kendine ait küçük bir hayatın dekorudur artık. Eski namlı arkadaşlarıyla buluşup halı saha maçı sonrası hamamda ter atıp eski güzel günleri yâd etmek yeterde artar bile.
Hayatın genel akışı sizi bu dinginliğin dışına çıkarmak çabalar da çabalar. Yıllar önce tanıyıp sevdiğiniz bir pavyon eskisinden bir oğlunuz olduğunu öğrenirsiniz ve nefretle andığınız o bozulan suç evrenine bir şekilde sürüklenirsiniz. Yine vefadır size buna sürükleyen. Oğlunuz olan delikanlı sizi adam yerine bile koymasa dahi siz unutulmaz aşkın hatırına kol kanat gerersiniz.
Ali Osman, kalender adamdır başta da dediğim gibi. Fakat onun karşısına çıkan genç mafya bozuntusu Devran devranın değiştiğini anlatır bizlere. Bir yandan büyük ağabeylerin çıraklığını yapar Devran bir yandan da onları gammazlama peşindedir. Her şeyi kafasında kurmuş ve o doğrultuda ilerlerken ‘sevda’ batağına bulaşır. Sever ve işleri daha da karmaşıklaştırır.
Devran’ın kafası biraz çalışsa Ali Osman’dan alacakları vardır. Oysa o gözünü kör ettiklerinin esiri olmuş ve tuzağı kendi elleriyle kurmuştur.
Ali Osman, o eski İstanbul’un ‘adam gibi adam’larındandır. Varsın çoluk çocuk için iki paralık olsun. Halı saha işletsin. Bir çay parasına baksın.
Vefa semtlerin en güzelidir…
Yorumlar