Kayıtlar

Ekim, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yine Romain, Yine Paris

Resim
İlk bu adamı " Gadjo Dillo " da görmüştüm. çok rahat ve bir o kadar da gıcık gelmişti bana. Sevemedim. Sonra exils i seyrettim. Orda da "eh işte" dedim kerataya. Geçenlerde İspanyol Pansiyonu 'nu seyredince daha bir ısındım kendisine. İyi oyuncu dedim bu çocuk. (Bir de her film de çıkarmasa giysilerini) Şimdi yeni bir filmi vizyonda. İspanyol Pansiyonu 'nun da yönetmeni olan Cedric Klapisch'in yönettiği Paris'te Sonbahar (Orjinal ismi: Paris) filminde başrolde. Filmin konusu şöyle: Bu hikâye, hasta ve ölebileceğini düşünen bir Parisli’yi anlatıyor. İçinde bulunduğu durum, çevresindeki insanlara yeni ve farklı bir gözle bakmasına neden oluyor. Kendi ölümünü düşünmek, kendi hayatına, başka insanların hayatlarına ve bütün şehir hayatına birdenbire yeni bir anlam katıyor. Meyve ve sebze satıcıları, fırına koşan bir kadın, işçi, dansçı, mühendis, evsiz adam, üniversite profesörü, model, Cameroon’lu yasa dışı bir göçmen... Bütün bu birbirinden farklı ki

İki Loser, Bol Argo ve Edge of Life

Resim
Dreams with the Fishes'ı izlemem için o kadar çok ısrar edildi ki. izlemezsem meraktan ölecektim. :) özellikle argo konusunda karşılaştığım bir sürü uyarı da cabası. amerika'nın herhangi bir köşesinde iki loser ın karşılaşmaları ve -ölmek isteyenle-, -ölüme sürüklenen- iki kankanın(zorunlu) hayatlarında son yaşadıkları birkaç gün. birinin ölmesini diğeri üstleniyor ancak, o ölmesi için de diğerinin birkaç haftalık ömründe eksik kalan hayallerini tamamlayacak. bu hayaller de hiç akıl alacak şeyler değil. (anadan üryan bowling oynamak gibi) bu kısa yaşam yolculuğunda birbirlerini tanıyorlar. çıldırasıya seviniyorlar. bol sağlığa zararlı madde tüketip, "carpe diem!" diyorlar. sonra ölüme sürüklenen acı çekmemek için öldürülmek üzere anlaşma yapılan tarafından öldürülüyor. ekonomik krizin içinde debelenen birleşik devletler vatandaşlarının sosyal hakları, yaşam standartları ve hayata bakışları küçük hayatlar üzerinden müşahhas bir şekilde beliriyor gözlerinizin önünde. fi

The Hours ve Bir Mektup

Resim
Sabah sabah aklıma "The Hours" filmi düştü. bir arkadaşla beraber izlemiştik. salonda fazla kimse de yoktu. öylesine gidilen ve öylesine uğranılan bir filmdi. can sıkıntısını giderecek bir film. Hayata tutunmaya çalışan ve başaramayınca bırakıp giden kadınların öyküsü. burada kalanlar olsa da hayattan düşmüş kadınların öyküsü. wirgina woolf'un son gününü de anlatıyor film. nehre kendini bırakışı. ardında bıraktığı bir mektup. güzel ve etkileyici bir film sonrası yaşanıyor arkadaşımla bende. uzun süre konuşmadan yürüyoruz. sonra Bolulu Hasan USta'da yenilen kazandipleri ile hayatın dibini görüyoruz belkide bilemiyorum. The Hours Kazan Dibi ve İntihar kelimeleri. Film aklıma düşünce Virgina Woolf'un intihar mektubunun tam içeriğine de ulaştım. Mektup aşağıda: canım, yeniden delirmek üzere olduğumdan eminim. o korkunç dönemlerden birine daha göğüs gerebileceğimizi sanmıyorum. ve bu sefer toparlanamayacağım da. sesler duymaya başladım. dikkatimi bir şey üzerinde topla
Tarsem Singh'in son filmi "The Fall" 27. İstanbul Film Festivalinde gösterilmiş. Fragmanı ilgimi çekti ve buraya ekleyim dedim. Filmle ilgili bir blogda ayrıntılı bilgi var zaten. Trailer de The Fall Tarsem