Kayıtlar

Temmuz, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kaybedenler Kulübü

Resim
Durgun bir su gibiyim. Durdukça buharlaşan, yosun bağlayan. Mezar taşlarının yanına uzanmak istediğim oluyor. Uzanıp ölülerle el ele, ölümlülere bakmak istediğim de oluyor. Kaybedenler Kulübü’nden bahsedecektim. Film bana en çok ölümü hatırlattı her karesinde. Sayın dinleyenler, ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir? Bunun üzerine daha ne söylenebilir ki. Mezar taşlarının arasında dolaşıp kendini aramak yahut farklı kadınların bedenlerinden içinde biriken ölüm tortusun unutacağını zannederek avunmak hüzünlü bir kısa öykü gibi. Adam tüm kadınları sever, onların gözlerine bakar ama sonrasından birden ağlamaya başlar. O kadınlar onun kendi yaraları için kısa süreli pansumanlardır belki de. Adam gözlerine bakar sonra kendi gözlerinden yaşlar gelir. An, yol ve durak… Titizleniyorsun. Aradığın, konuşmaktan hoşlandığın insanlar var. Her akşam birkaç kadeh te içiyorsun. Sonra konuşmaca, konuşmaca, konuşmaca… Kafanın tam merkezinde hep ölüm ciddiyeti ama. Her yaptığın şaka

Yalnızlar Kulübü'nden Kaybedenler Kulübü'ne

Resim
Neler düşünüyorum burada bir bilsen yalnız. Sabahın beşi çeyrek geçesinde kalktım kahvaltı hazırladım kendime. Pencereleri açtım. Kuşların pencereden süzülüverecek gibi ötüşlerini dinledim. Balkona çıktım. Üşüdüm. Üzerime hırka almadım ama. Böyle tatlı bir üşüme istedim işte. Isıtıcı kaynattı suyu. Sallama çay yaptım. Biraz peynir ve siyah zeytin koydum tepsiye. Pencereleri kapatıp perdeleri açtım. Başımı öne eğdim. Ayaklarımı izledim. Öylece dakikalarca ayaklarıma takıldı gözlerim. Çayımdan bir yudum aldım. Tekrar eğdim başımı. Ayak parmaklarıma bakarken yürüdüğüm patikaları, koştuğum yolları düşündüm. Öyle bir düşünme ki kaldırıp ellerimi ayağımı yere değmeden uçuyormuş gibi oldum. Bir bir oynatmaya çalıştım sonra parmaklarımı. Ama hiçbiri tek oynamadı. Ya hep ya hiç dediler. Ağzıma bir zeytin tanesi attım. Çekirdeğini çıkarıp koydum tepsiye. Sonra o lokmayı çiğnedim durdum. Tepsideki zeytin tanesi gibi yalnızdım. Yalnızlar kulübünün son üyesi. Kaybedenler Kulübü ise bu yalnızl

Ellerimizin büyük boşluğu...

Resim
Geldik işte bunlar ellerimiz Bunlarda ellerimizin büyük boşluğu

non je ne regrette rien*

Resim
Şimdi masamın başında bir bilgisayar ekranının düşük yoğunluklu ışığında sana bu satırları yazıyorum. Gözüm hep pencerenin dışına dalıp gidiyor. Şehrin diğer yamacında, başka evlerin ve başka hayatların ışıklarını seçmeye çalışıyorum. Sonra birden cama yansıyan kendi görüntümün farkına varıp ürperiyorum. Bu ben miyim acaba? Solgun ve durgun bir yüz, gümüşe yakın kırlaşan saçlar ve suratımda birkaç günlük bir sakal. Aklıma seni ilk kafede gördüğüm parçayı buluyorum müzik listemden. Her zaman ki gibi Kaldırım Serçesini dinlerken hislerimi anlatmam gerek. Seni ilk gördüğümden bugüne geçenleri. non, rien de rien, non, je ne regrette rien, ni le bien qu'on m'a fait, ni le mal, tout ça m'est bien égal. Seninle değişen hayatımı ve değişen hayatıma seni alamamanın verdiği burukluk; kekremsi bir tat dilimin ucunda. Anla işte. Ama nasıl diyeceksin gerçi. Sana garsonla gönderdiğim o köstekli saatin hikâyesini de anlatmalıyım ve niçin sana bıraktığımı o saati. Bu sa

Aşk Tesadüfleri Sever (2010)

Resim
Şehirler sevilir. Çocukluğun geçtiği şehirler daha çok sevilir. Ankara ve çocukluk. Ömrün en güzel kırpıntıları. Dokunsan ağlatacak hatıralar. Ve ardından bir film. Sevilesi, çocukluğun Ankara’da geçtiği. Sonra seyredilip o tadın yakalanamadığı… Çocukluk ve Ankara… Bizim Büyük Çaresizliğimiz daha sıcaktı sanki… Düşünmeli ve yazmalı… Daha sonra ama…

'Çoğunluk' üzerine değinmeler...(3)

Resim
Mertkan’ın kendine gelmesi için uzun bir inziva dönemi iyi geçmelidir. Ancak, bu dönemde o vicdanını açacağına babasına dönüşür. Üst-orta sınıf yemek masasında hiçbir farkı yoktur artık. Semboller, kafa karışıklıkları ve sevda kirleri temizlenir. Pir-ü pak oturur o yemek masasına. Kız nerde köyünde. Öldü mü kaldı mı belli değil. Ya taksici. Üç beş kuruş eline sıkıştırıldı dayakta cabası. hadi güle güle… Sen sağ ben selamet. Biz böyleyiz işte. İnsanoğlu! Her yakıp yıkma sonrası vicdanın temizleyecek bir şeyler bulur. Bu en kolayıdır, en pratiği. Tak çıkar ve rahatla! Ölüm kimin için var? Kime gelecek ölüm? Bilinmez… Aynı sokaklar… Aynı çirkin suratlar… En trajiği annenin durumu, evde 3 erkek büyütmüş. Hepsi de birbirinin kopyası. Duygusuz, sert ve duyarsız bu adamların yüzünden kendini televizyon, mutfak, sigara girdabına gömmüş. Oğlunun gönül ilişkisinde bile ağırlığını koymaktansa baban doğru söylüyor diyerek raydan çıkartmamış ruhunu. Filmin en güzel sahnelerinden biri yukarıdaki fot