Magnolia (1999)
Nasıl da geçiyor hayat! Sürekli
tüketiyoruz. Cebimizde beş kuruş para kalmayacasına. Koşuşturuyoruz. Gülüyoruz.
Kahkahalar atıyoruz. Sonra evimize geliyoruz. Kapıyı kapatıyoruz ve kendimizle
baş başa kalıyoruz. Kimsecikler yok yanımızda.
Sıkı sıkı örtüyoruz perdeleri. Perde yoksa gazete kâğıtları, ıvır zıvır
ne varsa yetişiyor imdadımıza. Karanlığın içinde kendimizle yüzleşebiliyoruz. Tek
başına olmak ürkütüyor. Geçmişin travmaları her yanınızı sarıyor.
Amerikan toplumunun bütün sancılı katmanlarını
gösteriyor bize yönetmen Magnolia’da. Başarılı olmak için hırsın tetiklediği ve
bu hırsla arada kaynayan; gözden kaçan çocuklar sonraki yıllarda daha büyük
toplumsal travmalara kapı aralıyor. 90larak kadar Amerikan toplumunda
televizyon en önemli kitle iletişim aracı. Hipnotik bir güçle tüm farklı
katmanları peşi sıra sürüklüyor. Barlarda, küçük evlerde, caddelerde,
vitrinlerde hep aynı programlar aynı zamanlarda bir döngüye başlıyor.
Yorumlar