Turna ve Gayda-1
Berat Demirci, geç keşfettiğim ve sonrasında da keyifle okuduğum bir yazar oldu. Altıncı Şehir’in A.Turan Alkan’a açılan bir kapı olması sonrasında Turna ve Gayda’da Berat Demirci'nin kitapları ve yazılarının okunması için bir vesile oldu.
Anadolu kültürü ile ilgili kendi yaşanmışlıklarından yola çıkarak gerek günümüz modern toplumları ile ilgili yaptığı değerlendirmeler gerekse bu kültürün derin bir tarihi olduğunu okuyucuya ispat eden müellif, büyük bir iş kotarıyor.
Deneme dalında Türkiye Yazarlar Birliği’nin 2000 yılındaki ödülüne layık görülen bu kitap tam anlamıyla bir deneme kitabı olamayacak kadar güzellikler barındırıyor.
Anadolu’da televizyonun, internetin veya ipodun olmadığı zamanlarda çocukların oyunlarından başlayarak trajik bir mesel anlatıyor ilk yazısında. Yazının başlığı Oynum yok. Sadece çocukların oyunlarından da bahsetmiyor yazar. Koskoca adamların bir semaver çay eşliğinde musiki terennüm etmelerini de oyuna benzeterek eski latif bir hayatı bizlerin önüne sunuyor.
Bir zamanlar insanların oyalanabileceği, dostluklarını sağlamlaştıracağı oyunları varmış. Ne güzelmiş. Şimdilerde iki arkadaş bir araya gelip maç izlemeleri ya da lakırdı etmelerinden daha ulvi gibi görünüyor bu tarz oyunlar.
Ve yazının sonunda acıklı bir çocuk oyunun sonunda çocuk ölümünün nasıl sert bir babayı yumuşattığı anlatılıyor. Yazı bitiyor. Kitabın üzerine iki damla yaş zerk oluyor.
Anadolu kültürü ile ilgili kendi yaşanmışlıklarından yola çıkarak gerek günümüz modern toplumları ile ilgili yaptığı değerlendirmeler gerekse bu kültürün derin bir tarihi olduğunu okuyucuya ispat eden müellif, büyük bir iş kotarıyor.
Deneme dalında Türkiye Yazarlar Birliği’nin 2000 yılındaki ödülüne layık görülen bu kitap tam anlamıyla bir deneme kitabı olamayacak kadar güzellikler barındırıyor.
Anadolu’da televizyonun, internetin veya ipodun olmadığı zamanlarda çocukların oyunlarından başlayarak trajik bir mesel anlatıyor ilk yazısında. Yazının başlığı Oynum yok. Sadece çocukların oyunlarından da bahsetmiyor yazar. Koskoca adamların bir semaver çay eşliğinde musiki terennüm etmelerini de oyuna benzeterek eski latif bir hayatı bizlerin önüne sunuyor.
Bir zamanlar insanların oyalanabileceği, dostluklarını sağlamlaştıracağı oyunları varmış. Ne güzelmiş. Şimdilerde iki arkadaş bir araya gelip maç izlemeleri ya da lakırdı etmelerinden daha ulvi gibi görünüyor bu tarz oyunlar.
Ve yazının sonunda acıklı bir çocuk oyunun sonunda çocuk ölümünün nasıl sert bir babayı yumuşattığı anlatılıyor. Yazı bitiyor. Kitabın üzerine iki damla yaş zerk oluyor.
...
O günden sonra, Zahide’nin babası yumuşadı yumuşadı; ölüm, onun yüzünü bir çocuk yüzüne çevirdi.
Çocuk öldü, baba doğdu.
O günden sonra, Zahide’nin babası yumuşadı yumuşadı; ölüm, onun yüzünü bir çocuk yüzüne çevirdi.
Çocuk öldü, baba doğdu.
...
Yorumlar