Kayıtlar

Aralık, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hokkabaz (2006)

Resim
Hokkabaz filmi Cem Yılmaz’ın ilk önemli filmiydi desek yeridir. O zamana kadar oynadığı veya yaptığı işlerde komedi unsurlarının çok fazla ön plana çıkmasından belki de sıkılmış olan cmylmz, kendi senaryosu ile farklı bir çıkış arıyordu. Cmylmz’ın filmi için sponsor veya yapımcı bulmak hiç zor olmadığından her türlü film türünü deneyebilecek sınırsız bir kredisi olduğu aşikar. Tarık Buğra , geçimini sağlayabilmek için gazetede yazdığını söyler ve Orhan Pamuk ’a imrendiğinden söz eder ve tek dileğinin sadece roman ve öykü yazmak olduğunu anlatırdı. Keşke sadece roman ve öykü yazarak hayatını ikame ettirebilseydi.(bkz: Güneş Rengi Bir Yığın Yaprak -Tarık Buğra Biyografisi-Beşir Ayvazoğlu) cmylmz’ın durumu da buna benzer. Çeşitli yönetmenler farklı alanlarda (dizi film, reklam v.b.) işler yaparak sinema filmi çekmeye çalışsalar da cmylmz sadece sinema yaparak gayet güzel bir iş planını oturtmuş gözüküyor. Gerçi aralarda reklam filmlerinde oyunculuk yapıyor ama o da bu işin tuzu biberi ols

Yahşi Batı öncesi Cem Yılmaz Sineması

Resim
Cem Yılmaz’ın yeni filmi Yahşi Batı Yeni yılın ilk günü vizyona girecek. Yine büyük bir prodüksiyon ile karşı karşıyayız. Cem Yılmaz Sineması ile ilgili aslına çok fazla şey ne yazılır ne de söylenilir. Sonuçta yaptığı veya ortaya koyduğu eserler insanların yüzlerinde bir tebessüm oluşturuyorsa bunlar hakkında çokta ciddi değerlendirmeler yapılmıyor. Belki de Cem Yılmaz’ın arkasında duran büyük sponsorlar ve yapımcıların medya sektörü için önemli reklam verenler olması da bir etkendir bilemiyorum. Bunların yanı sıra bazı sanatçıların oluşturduğu tabu gölgesi de onların yaptıkları işlerin ciddi bir analiz ve eleştiri terkibinden geçmesini engellemekte. Uzun yıllardır yaptığı standup gösterileri ile 90 lardan sonra mizahın kaderini değiştiren adamın ortaya koyduklarının eleştirilmeme ve yüceltilme sorunsalı da orta yerde öylece duruyor. Yılmaz’ın standup gösterileri ile ilgili değerlendirme yapacak kadar yetkin değilim ama onun mizahının temel konusu olan yabancıların başlarından g

Kabadayı Filmi Üzerine...

Resim
... İnsanlarımız hep, “bir nara  atıp, silahı patlatmak” imajını, Kurtlar Vadisi ve benzeri dizilerin daha da çok beslediği duygularla pek severler. Hâlbuki bu imajın, yiğitlikle yüreklilikle falan doğrudan hiçbir ilgisi yoktur. O, işin en kolay tarafıdır ve yalın haliyle biraz da çocukçadır. Kahramanları bırakın, gerçek kabadayılar bile öyle yapmazdı. Gerektiği zaman, gerektiği yerde, gerektiği biçimde ve denge aklıyla yapmaktı, marifet. Eski gerçek kabadayılar çok sabırlı ve sakin insanlardı… “Var mı bana yan bakan” külhaniliği mizah konusuydu onların nezdinde. ... Ahmet Selim’in yazısını okurken Yavuz Turgul’un senaryosunu yazdığı Kabadayı filmini hatırladım. Ali Osman adında en az otuz yıl evvel İstanbul’da namı olan bir kabadayının yaşlılık zamanlarına tekabül eden bir hikâyeyi anlatıyordu film. Artık o hızlı ve kasıp kavuran günlerinden eser kalmayan bu eski zaman kabadayısının hikâyesinde yeni mafya babalarının kalenderlik, vefa ve dürüstlük kavramlarını yerle bir etmele

Mommo-Ayşe

Resim
Ben kayıp bir kardeştim Kar yağarken gülümseyen dünyada Yalnız bir resmim olsun istedim* Giderken bir resim bırakır dizlerinin üzerine. Uyumak istiyorum der. Sadece uyumak. Ayrılıklar en çok uyumakla unutulur. Bir bilsen… Baba kendi geçiminin derdinde. Dede ise toprakla gökyüzü arasında. Anne ise o dizlerinin üzerine bırakılan bir fotoğraf karesinin sağ alt köşesinde. Annenin çocukluğu işte. Anneler kızlarına benzer derler ya.. Ayşe’de gözlerini annesinden almış. Hüzünlü kahverengi büyükçe iki göz. Dokunsan ağlayacak her daim. Dokunsan dünyayı ağlatacak. Yıldızlar korkuları bertaraf ediyor her gece. Yıldızlar ‘abi’ gibi… Bir köprü ayazında veda edasıyla öptü beni annem Öpülen bir yalnızlık oldum öylece* Yıldızların koynunda her gece görülen anne düşleri. Anne çocuk fotoğraflarından süzülüp yüreğine işliyor. ‘Hani ölmüştün?’ anne… Anne, sıcak ama uzak… Anne masum ama ırak… Düşler gerçeği unutturur her gece. Anne kollarında yaşam ne dertsizdir. Bazen anne çocuk

Gerçekten Masumdun Yusuf...

Resim
Herkes esas oğlanı sever. Onun aşkları, yalnızlıkları ve kendi kendine ettikleri herkesin dilindedir. Geçmişi didik didik edilir. Yaraları tuz basmak için birebirdir. Oysa seninle kimse ilgilenmez. Yaşamın başlı başına bir keder zaten. Senin için pek bir şey değişmez gerçi. Bir çocukla kuytu sokakların, Burnu düşürecek kokuların köşesinde Hep bekleyeceksin. Yusuf aslında bu senin hikâyen Ama Kimse seninle ilgilenmez ki…

Mommo-Ahmet

Resim
Daha ne kadar bu olgunluğu sürdürebilirsin ki. Herkes top peşinde işte. Sıcak yemekler önlerinde. Şefkat desen en lezizinden. Bana öyle bakma Ahmet. Bilmem ki ben buraları. Yoksulluğun kıyısından geçmedim ki. Hiç ambardan un almanın korkusunu... Korkular, Evet korkular Yıldızların kanatlarına sığınılan korkular. Daha ne kadar sürecek bu olgunluk Ahmet. Siyah hüzünlü saçları. Sana ‘abi’ deyişi Velespiti öğrenme arzusu Olgunluk küçük kahve gözlerde mi Ya da uzak bir baba mektubunda mı Sor Ahmet Unutulacak mı? Vefa yere serilip Tozlu sokaklarda bırakılacak Sapsarı bir ıssızlığın ortasında Ve yemyeşil köylük bir yerde. Otur şöyle yanıma Anlat hadi… Bütün akranların bir çılgınlığın peşindeyken Bu suskunluğun neden… Kuzine sobayı anlat. İçinde pişirilen yarım yamalak börekleri. Ya da alelacele acıkılan zamanlarda Birkaç közlenmiş soğan ve patatesin kokusunu. Olgunluk yokluğa mı vareste Ahmet. Bir başak gibi büyürken eğilip te başın Bir kuyu dibinde Ö

Gözün Yaşı

Resim
Hastaneyi aradı ve doktordan randevu aldı. Gözlerinde uzun zamandır bilemediği bir yanma hissi vardı. Hastaneye giderken çekmeceden bir kitap alıp çantasına koydu. Otobüsle hastaneye doğru yol alırken çantasından kitabı çıkardı ve gelişigüzel bir yeri açtı. Sayfanın ortalarında ' gözün yaşı gözün bakışını değiştirir. ' yazıyordu. Kitabı kapattı. Gözleri sisli, dumanlı perdeli pencerelere kaydı. Saatine baktı. Randevusuna 10 dakika kalmıştı.

Güzel adamdın Ahmet abi...

Resim
.... Güzel adamdın Ahmet abi. Biz güzel çocuklarıydık taşranın. Derdimiz, kendimizleydi; kimseyle alıp vereceğimiz yoktu. Sen karpuz kabuğundan gemiler yaparak olmazları oldurdun. Köy çocuklarının utangaç aşklarını dünyaya duyurdun ve küfrün, en güzel onların ağzına yakıştığını... Az şey mi, bozkırın çocuklarına okyanusu gösterdin Ahmet abi! Bir gün, biri gelip senin filmini de çekecektir. Hoş çekmese ne olur! Değil mi ki, o ıssız köyde bir derviş gibi yaşadın. O bozkırı, uzayıp giden o tren yollarını, ovaları güzelleştirdin. Yıllar, yıllar sonra bile insanlar, 'buralarda bir güzel adam yaşadı' diyecekler. Deli miydi, veli miydi; hayal miydi, gerçek miydi bilinmez... Ama güzel adamdı vesselam! .... Ali Çolak'ın yazısından ...

Bozkırda Bir Kavak Ağacı-Ahmet Uluçay

Resim
A. Turan Alkan, yıllar önce bir yazısında yerli olmakla kavak ağacı arasında bir bağ kurarak bizi yani Anadolu da yaşayanları en iyi anlatan ağacın kavak ağacı olduğunu izah ediyordu. Bozkırın ortasında hiç eğilip bükülmeden tek başına durabilen bir kavak ağacı. Ahmet Uluçay işte bu topraklara kökleriyle tutunmuş bir kavak ağacı gibiydi. Anlattığı hikâyelerin her bir yerine saçılmış samimiyet ve doğallık izleyiciyi sarıp sarmalıyordu. İlk uzun metrajlı filmi Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak belki de sırf bu yüzden bile önemlidir. Oyuncuların ağzında yörenin şivesi hiç yapmacık durmaz. Oyuncular beylik felsefi laflar etmezler. Onların kendi küçük dairelerinde küçük dertleri vardır. Kendi yürekleri için belki çok büyük sorunlardır bunlar ama bir kentli için kayda değmez. Ahmet Uluçay, çocukluğunda gittiği yazlık sinemada bir karasevdaya tutulur. Beyaz perdenin üzerinde oynayan hareketli resimler onun yaşam çizgisini bambaşka yönlere sürükleyecektir. Çocukluktan itibaren çalışmak

Ahmet Uluçay

Resim
Ne söylenebilir ki ardından... Sadece dua belki de...