Kayıtlar

Eylül, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Baba karnım ağrıyor...

Resim
Baba karnım ağrıyor. Bir filmde duyup ta yaralandığım nadir cümlelerden biri. Kız çocuk, anneleri öldükten sonra başka biriyle evlenip çocuklarına bakmayan babasına bu cümleyi dedesiyle birlikte kaldıkları evin toprak damından söylüyor. Biraz sitemkâr, biraz şefkat ihtiyacıyla. Baba karnım ağrıyor. Bu cümle, filmin sonunu içimde kopan fırtınalar dindikten sonra görmeme neden oluyor. Gerçi o sahnede duru ve sade anlatıma karşın bir orman yangını gibi. Yemyeşil otları kavurup geçiyor damarlarımda yetişen. Baba karnım ağrıyor. Film bu işte. Başka söze ne hacet. Ölüyorum her gün bu cümle kulaklarımda. Kavak ağaçlarının gölgesi düşüyor mezar taşıma. Anne, ilkokul fotoğraflarındaki o solgun çocuk. Kırışmış her yerinden kâğıdı. Baba bak işte karnım ağrıyor.

Yuvaya Dönüş (2007)

Resim
Bir gün içiyordunuz. Körkütük ayakta kalamamacasına. İçerken “eğer bir gün ölürsem beni kendi memleketime götürüp kendi topraklarımın koynuna bırakır mısın” dedin. Arkadaşın gülümsedi. “Şimdi ölmekten bahsetmenin sırası mı?” diye sana çıkıştı hatta. Nerden aklına geldi bilinmez. Ölmeyi bu kadar istemen ıssızlıktan mı? Ama tam tersi bir durumla karşı karşıya kaldın işte. Arkadaşın, her gün kafaları çekip kadınları dikizlediğin arkadaşın öldü. Ondan söz aldığın geçen akşam ki konuşmanız aklına geldi. Uzun bir yolculuğa çıkma zamanı… İlk bindiğin otobüste ki soyguncunun dediği gibi seninki gerçek bir vefa. Bunu vefa için mi yapıyorsun ilk başlarda anlayamadım açıkçası. Birileri de benim naşımı memleketime taşır umudu belki de. Senin anavatanın ne kadar da büyük. Uçsuz bucaksız. Pirinç tarlaları, çay bahçeleri görüyorum dağların arasında. Umursamaz kamyon şoförleri, hırsızlar ve biteviye yalnızlık… Bu uzun yolculuk esnasında o kadar ümitsizliğe düştüğün zamanlar oldu ki ölmeyi bile istedin