Kayıtlar

Mayıs, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kıskanmak ve Filmin Atmosferi - 2

Resim
Kara Bir Madenden Çıkanlara Dair... Kıskanmak filmindeki sahneler ve filmin atmosferini değerlendirmeye devam ederken göçük altında kalan işçilerin ölüm haberleri düştü haber sitelerine. Her ölüm erkendir ama bu kadar ucuz değildir herhalde bizim ülkemizdeki kadar. Uzun yıllardır ülkenin can damarı sektörlerinden biri olan maden sektöründe bu kadar aymazca ve halının altına süpürülen sorunlarla devam ettirilen bir işgücü sonunda duvara tosladı. Gerçi birçok defalar böyle büyük grizu patlamaları yaşanmıştı ama teknolojinin ilerlemediği ve günümüz şartları ile bu işin ancak bu kadar olacağı söylenerek iş kapatılmıştı. Zonguldak belki de bu acıların ve hayal kırıklıklarının başkenti. Uzun Mehmet’in askerden dönüp bulduğu kömür madeni ülkenin santrallerini, sanayisini ve ekonomisini sırtlayıp götürürken bembeyaz umutlu bir suratla ocağa inen işçi akşama simsiyah bezgin bir ifadeyle çıkarak evinin yolunu tutuyor. Bu mutsuz bir yaşam tüm kent insanını çepeçevre kuşatıyor. Sonra böyle zamanla

Evlerimiz Poyraza Bakar

Resim
Sıradan hayatların tekdüzeliği gerçekten dehşet verici diye Fernando Pessoa ’nın bir cümlesiyle selamlıyor okuru Ethem Baran önce. Sıradan hayatların kendi içinde yaşadığı derin kırılmalar, ruhunda kopan fırtınaların devirdiği koskoca filikalar, beyninde çakan şimşekler hiç te öyle sanıldığı gibi değildir. Sessizlik çok tehlikelidir yaşamda. Bir yerlerde bir çalışma, bir hırıltı, bir köpek havlaması mutlaka gelmelidir. Bitirim gençlerin kasabanın kızlarını çeken fotoğrafçıya olan çekememezliğini anlatır önce yazar. Eski türk filmlerinde ki esas kızları gibi çekilen o fotoğrafların oluşturduğu homurtular. Kırılan cam çerçeve. Sonra yazar bir şaşırtmaca yapar anlatan, hikâyenin kahramanları kaybolur, fotoğrafçı kasabayı terk eder. Öykü biter. Ağızda okuyucuya bırakılan daha uzun bir masal kalır. Başka bir hikayede şimdi hacı unvanıyla taltif edilmiş murat 124 arabanın çocuklukta oluşturduğu hislerden bir oyuncak olur öykü. Bir çınaraltı kahvesinde bekler ‘murat’ çocuğu. Bir çay gelir s

Vavien (2009)

Resim
Vavien, kişisel olarak seyretmeden beklenti çıtasını çok yükseklere çıkarmıştı. Bir filmi hiç izlemeden bu kadar çok merak uyandırması ilginçti. Kara film olarak tanımlanması bir yana taşra algısı ve bakışıyla Türk sinemasında yeni bir dönemi açacağını söyleyenlerin bile çıktığını hatırlıyorum. En son olarak Eskişehir’de düzenlenen film festivalinde Zuhal Olcay’ın Vavien’e övgüler düzmesi de ilgimi çekmişti. Gerçi Zuhal Olcay ’ın bir yönetmenin kahramanını beş dakika yürütmesinde hayatın manası ile ilgili bir anlam mutlaka vardır dan sonra Vavien’e övgüler düzmesi şaşırtıcıydı çünkü Vavien böyle bir film değildi. Her neyse! Bir taşra öyküsü Vavien. Daha önce birkaç tv projesine senaryo yazmış olan Engin Günaydın’ın sinema adına yaptığı ilk filmi. Taylan Biraderlerin ise farklı türler deneyerek sonunda kara bir film yapma çabası ile oluşturduğu en son filmleri. Bir taşrada kötülük ve mutlu son hikâyesi anlatılıyor. Temel konu, anne baba ve çocuktan müteşekkil bir orta halli bir taşra ai

İki Dil Bir Bavul'a Giriş...

Resim
Bir minibüsün üzerinde bir bavul. Hani şu tekerlekli olup önden çekilenlerden. Yoksunluğun ve ıssızlığın uçsuz bucaklığında ilerleyen bir minibüs. İçinde de sessizlik hâkim bu minibüsün. Sonra bu minibüs uzaklarda görmesek te duymasak ta bizim olan o köyün okulunun önünde duracak ve 20li yaşlarının başında bir genç minibüsten ürkek adımlarla inecek. Eline Milli Eğitim’den tutuşturulmuş olan bir avuç anahtarla okulun yan yana olan lojmanının kapısını açmayı deneyecek. Döküntü bir lojmana bakış ve sonrasında okulun kapısına iliştirilmiş asma kilidi tıkırtılı bir sesle açış sonrasında birkaç gün uzun uzun bekleyiş saatleri. Ve anne kucağından atıldığı gurbet hayatında ilk yine annesini arıyor. Ve sonrasında sanki hiç kimsenin yaşamadığı veya bizim öyle zannettiğimiz bir köy. Üç beş ev kırsalın bir ucundan diğer ucuna savrulmuş. Evlerin kapılarında demir kilitler ağızlardaki gibi… Öğretmen şimdilik umutlu yeni bir başlangıç için. Ya çocuklar?...

Kıskanmak ve Filmin Atmosferi -1

Resim
Evin bu alt kattan bile şehre hâkim bir nezareti vardı. Dün hele akşama doğru âdeta düzelmiş olan hava yine berbatlaşmıştı. Yağmur yağıyor, kumsala biteviye dalgalar gelip yayılıyor ve bütün limanda, ufuklara kadar tekmil Karadeniz’de yine hiç bir vapur, hiç bir gemi görülmüyordu. Sicim gibi yağan yağmurdan, karşı sırtta Soğuksu mahallesi uzak ve müphem kalmış, tepenin tam üzerindeki şehir hastanesinin büyük beyaz yapısı sis ve dumana bürünüp tamamen gizlenmişti. Kıskanmak romanından bir alıntı var yukarıda. Nahid Sırrı Örik , romanda İstanbul’dan gelmiş iki kadının Zonguldak gibi ekonomisi yerin altına bağlanmış ve yapacak hiçbir şeyin olmadığı bir kentte nasıl sıkıldıklarını yukarıdaki satırların arasına gizler. Seniha’yı bir kenara bırakacak olursak Mükerrem için bu sıkıcı kentte yapılacak tek şey, küçük kent burjuvaları ile toplanılan yemekli toplantılardır. Bunun dışında milli bayramlarda düzenlenen balolarda neşeli bir havada geçmektedir. Zeki Demirkubuz , filmin ilk sahnesini

Acı Aşk (2009)

Resim
Gazetelerde Halit Ergenç’in sakallarının boy verdiğini görünce onun son oynadığı filmlerden biri olan Acı Aşk hatırıma geldi. Film arabesk şarkılar eşliğinde absürt bir yaşamdan parçalar sunuyor. İnsancıl, iyi niyetli bir edebiyat hocasının sevdiği kadının kendisini aldatması sonrasında nasıl canavarlaştığı ilginç müzikler ve ilginç görüntüler eşliğinde akıp gidiyor. Adam aldatılınca bunalıma giriyor. Onu bunalımdan çıkaran kadınla evleniyor. Evlendiği kadın evlendiği gün kör oluyor. Kendini aldatan eski sevgili ortaya çıkıyor. Her ikisini de öğrencisi ile aldatıyor. Sonra tekrar başa dönüyoruz. Kör olup ameliyat sonrası tekrar görme yetisine kavuşan eşi ile bir olup diğer kadınları aradan çıkartıyor. Film Onur Ünlü’nün senaryosu. Bir senaryo yazmış ve arkadaşına bunu sen çek demiş. Taner Elhan’da almış ve güzel görüntüler ve müzikler eşliğinde hoş bir film çekmiş. Filmi izlerken sıkılmıyorsunuz. Birileri üzülürken kahkahalar atmak; birileri ölürken veya öldürülürken yaşamak istiyorsun

Hayatın Tuzu ve Ardında Bıraktığın Bir Fotoğraf

Resim
Vavien'i izledim. beklediğimden daha vasat bir film buldum. Taylan Biraderler'in farklı bir taşra atmosferi oluşturma çabaları senaryonun sığlığında kayboluyor. Bir ara uzun bir Vavien değerlendirmesi yapmayı düşünüyorum. Taşra demişken Ender Özkahraman 'ın senaryosunu yazdığı ve Murat Düzgünoğlu 'nun yönettiği Hayatın Tuzu'nda kısır döngülü ve o kırılamayan çeperin içinde kıvranan insanların basit ama derin hikayeleri var. Bitlis'in tarihi camilerinden birinde imam olarak çalışan Şehsuvar, ölen bir kız çocuğunun ailesine yardımcı olurken caminin çeşitli tamirat işlerini yapan Zübeyir Usta ile aralarında bir diyalog geçer. Zübeyir Usta, bir insanın ardında bir resim bırakmamasının geride kalanlar için ne kadar kötü olduğundan bahseder; oysa Şehsuvar bunun tam tersini düşünmektedir: Belki de kötü olan, insanın ardında bir fotoğraf bırakmasıdır.