Kayıtlar

Mayıs, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kırık Bir Aşk Hikayesi

Resim
Karşı Açı 'da Ömer Kavur'un ve Türk Sinemasının en önemli filmlerinden biri olan Kırık Bir Aşk Hikayesi ile ilgili senaryo kitabından bahsedilmişti. Selim İleri, bu senaryo kitabının nasıl basıldığı ile ilgili hatıralarını anlatıyor... Selim İleri, Ömer Kavur'un filmin afişinde senarist olarak kendi adını da yazdığını görünce sinirleniyor ve kafayı iyice çekip telefonu çeviriyor. Telefona cevap veren ise o sıralar Kavur'la evli ve aynı zamanda filmin başrol oyuncusu olan Hümeyra'dır. Hümeyra'ya kendi tabiriyle epeyce söylenen İleri, senaryoyu kendi ismiyle bastırmaya karar veriyor. Ada Yayınları'nın sahibi Ferit Edgü 'ye rica ediyor ve böylece kapağında Aliye Berger 'in faytondaki kız figürünün bulunduğu senaryo kitabı basılıyor. Ve Selim İleri, kendisine çok güzel bir anı kaldığını belirtiyor bu kitabın. Yirmi yıl sonra bir televizyon kanalında senaryosunu kaleme aldığı saflığını , arılığını ve naifliğini koruyan filmine tesadüfen rastlayan İleri

Selim İleri - Anılar; ıssız ve yağmurlu

Resim
Selim İleri, kendi başına yaşayan ve bu kendi halindelik içerisinde gözbebeklerinin içerisinde hep hüzün bulutlarının dolaştığı melankolik bir yazar. Türkiye’nin çok partili hayata adım atma zamanlarının çocuklarından birisi. Kıbrıslı bir baba ve İstanbullu bir annenin iki evladından tek erkek çocuğu olan İleri’nin ilk baskısı Ekim 2002’de yapılmış nehir söyleşi kitabı Anılar, ıssız ve yağmurlu yu okuyorum bir haftadır. İstanbul’un hala Osmanlı dokusundan izlerini kaybetmediği zamanlarda geçen çocukluk ve ilk gençlik yılları benim en çok ilgilendiğim ve ağlamaklı olduğu bölümler. Kitapla ilgili tafsilatlı bir değerlendirme yapabilmek için açıkçası bölümlere ayrılması gerektiğini düşünüyorum. Selim İleri, Handan Şenköken ’le yaptığı bu uzun ömrünün söyleşisinde okuru şaşırtan ayrıntılara iniyor. Normal bir insan hafızasının kaydedemediği bilgileri, kırık dökük harfleri, nesneleri ve insanları tafsilatlı bir şekilde anlatıyor. Onu seven okurları için bu anlatılamaz derecede büyük bir mu

Şükran Güngör Üzerine - 2

Resim
Şükran Güngör ’ün son filmidir Büyük Adam Küçük Aşk . Ve Şükran Güngör bu filmiyle inanılmaz bir oyunculuk gösterisi sunarak öteki âleme göçmüştür. Aslında onun canlandırdığı karakter, yaşadığımız bugünlerde sık sık karşılaştığımız biridir. Filmdeki karakterin, günümüzde farklı düşünce fikirlerin olabilmesinden ziyade her fikir ve düşüncenin sahibinin sahip olduğu fikir ve düşünceleri yine kendi mahallesinin/cemaatinin içerisinde seslendirme/dile getirme girdabından kurtulamaması sorununun orta yerde öylece durmasıdır. Tabii ki düşünce veya fikriyatın kendi içe kapalı toplumunun sınırlarında seslendirilmesi insanın hem egosunun poh-pohlanması hem de başının derde girmemesi açısından önemli sonuçları olmaktadır. Ancak, kapalı toplumların içerisinde ortaya konulan birbirine yakın fikirlerin sonradan iyice bağnazlaşması/yozlaşması sorunu da böylece ortaya çıkmaktadır. Emekli bir yargıcın, kendi iç dünyasında yaşadığı en önemli mesele bence budur. Belirli bir yaşa kadar kendi hücresinin z

Anadolu’nun Kayıp Şarkıları (2008)

Resim
Sinopsis : Antik kültürleri, imparatorlukları, mitolojileri ve yaşanmış görkemiyle dünyada eşi benzeri olmayan Anadolu’nun 10 binyılı aşan bir geçmişten kalma egzotik mekanları ve insanları arasında yaşanan bir müzikal yolculuk. Anadolu’nun Kayıp Şarkıları, bir müzikal-belgesel olarak belki de türünün ilk örneği: Anadolu halkının kendi mekanında ve provasız kaydedilen otantik performansları, 20 benzersiz şarkı halinde yeniden düzenlenirken bazıları ise orijinal halinde bırakıldı. Bu yolculuk, müzik ve kültürün nasıl olup da hayat, coğrafya ve çalışma ortamından türediğini gözler önüne sererken, Anadolu’nun zengin kültürleri de müzik, dans ve ritüeller temelinde keşfediliyor. Bu insanları saran ve yaşam biçimlerini etkileyen büyüleyici çevre de filmin şiirsel anlatımına katkıda bulunuyor. Yönetmen ve Yapımcı: Nezih Ünen

Yönetmenin Ego'su

Resim
“ Ben dünyanın en iyi yönetmeniyim, diğerleri fazla abartılıyor. Eminim ki diğer yönetmenler de kendileri için böyle düşünüyordur ama bunu söyleyemiyorlardır .” Lars von Trier , yuhalanıp çokça eleştirilen son filmi Antichrist ’in gösterimi sonrasında böyle bir cümle kurmuş. Her sanatçının içindeki büyük ego’nun ortaya çıkması mı desek yoksa depresyon tadevisi görmüş bir yönetmenin sanrıları mı? Bilemiyorum… Ünlü yönetmenin ego kokan bu cümlesi esas bana şunu hatırlattı. Hani yeni filmi gösterildikten sonra filmle ilgili eleştiriler gelmeye başlar ya. O eleştirilerin içerisinde filmin senaryosunda yapılan mantık hatalarından bahsedilir; görüntülerin arasında yanlışlıkla çıkan kişi veya nesnelerin tuhaflıklarından dem vurulur. Sonrasında yönetmene bu tarz yanlışlıklar ve hatalar sorulduğunda ‘ ben zaten bu mantık hatasını özellikle senaryoya koymuştum ’ ya da ‘ yanlış çıkan görüntüyü özellikle seyircinin dikkatini ölçmek için bilinçli bir şekilde ben yerleştirdim ’ gibi açıklamalar da

Hilmi Yavuz'un gözünden Nokta Filmi

Resim
Hilmi Yavuz , bir hafta arayla Derviş Zaim'in Nokta'sı hakkında iki yazı ( 1 , 2 ) kaleme aldı. Açıkçası her iki yazıda kendi açımdan çok yararlı ve ufuk açıcı oldu. Özellikle tasavvuf ve estetik noktasında yaptığı değerlendirmeler bir filmin iyi bir entellektüel tarafından nasıl görüldüğünü de gözümüzün önüne seriyor. Yavuz'un filmin ismi ile ilgili yaptığı ayrıntılı okumada belki yönetmenin de farkına var(a)madığı önemli çıkarımlara varıyor. ' İlginç raslantı: Aristoteles'te zaman'ın özü, Şimdi'dir ve 'Şimdi'nin , Grekçedeki karşılığı ise 'nûn'dur. 'Şimdi' ('nûn'), Aristoteles'e göre, nokta'dır ('stigme'). Hegel'de de Şimdi, bir nokta'yla temsil edilir. (Bunu Derrida'nın L'Endurance de la Penseé'sinden öğreniyoruz.) ' ve yine Hilmi Yavuz Üstad'ın iki yazısının sonucuyla yazıyı bitirmek gerek... ' Derviş Zaim, 'Nokta'da Kâinat'ın 'tamamlanma' sürecinin 

Şükran Güngör Üzerine - 1

Resim
1999 yapımlı bir Zeki Ökten ve Fatih Altınöz birlikteliğinin ilk filmiydi Güle Güle . Küçük bir adada hayatlarının son demlerini yaşamalarına rağmen hem birbirlerine olan bağlılıklarını kaybetmeyen hem de umudun var olduğunu haykıran beş güzel insanın hikâyesiydi. Sinema perdesinde ilk defa izlerken büyük bir çoğunluğu orta yaşın üzerinde olan insanların bulunduğu bir salondaydım. Filmin duygusal ve vicdani yanı ağır basan görüntüleri ekrana geldikçe o orta yaşın üzerinde insanların gözyaşlarına hakim olamadıklarına bizzat tanık olduğumu hatırlıyorum. Filmi değerlendirebilmem için açıkçası bir kez daha izlemem gerektiği için ayrıntılı bir kritiği sonraya bırakıyorum. Üzerinden 10 yıla yakın bir zaman geçmiş ancak Şükran Güngör ’ün son rol aldığı filmi Büyük Adam Küçük Aşk üzerine kaleme aldığım iki yazıda, büyük usta üzerine bir iki kelam edeceğimden bahsetmiştim. Güle Güle filmi bu açıdan Şükran Güngör’ün anlatmak için iyi seçilmiş ve bence üzerine de tam oturan bir roldü. Şemsi,

Nokta (2009)

Resim
Cenneti Beklerken ’i izleyeli yaklaşık 2 yılı aşkın bir zaman geçmiş. Zaim o filmde şimdiye kadar kimsenin aklına gelmeyen bir işi yapmış ve geleneksel sanatlarımızdan olan minyatür sanatını temele alarak Osmanlı dönemine bizleri götürmüştü. Osmanlı’nın her döneminde süregelen taht kavgaları üzerinden bir nakkaşın Hakk’ın rahmetine kavuşmuş evladının suretini batı tarzı bir üslupla resme dökmek kaygı ve ızdırabından ilhamla tarihin hem gizli kalmış ilgi çekmeyen yönlerini ifşa etmiş hem de kurgudaki minyatür animasyonlarıyla sinema anlayışımızda önemli bir gedik açmıştı. Önemli bir gedik diyorum çünkü ilk başta da belirttiğim üzere bu tarz konular hiç kimsenin girmediği mayınlı olarak görülen alanlardır. Geleneksel ve eski anlayışın modern bir sanat dalıyla anlatılmak istenmesine sinemacılarımız pek yanaşmaz. Zaim bu konuda bir şövalyeliği de hak etmektedir. Umarım kutsal! sinemamızın surlarında açtığı o gedikten yeni sinemacılarımızdan bazıları sızarlar. Tabii ki Derviş Zaim ’in entel

Fatih Altınöz-Zeki Ökten Sineması

Resim
Fatih Altınöz ve Zeki Ökten birlikteliğinin ilk filmiydi Güle Güle . Uzun yıllar boyunca Matbuat dergisinde takip ettiğin ve ilgiyle okuduğum kitap tanıtım yazılarını kaleme alan aynı zamanda Psikiyatrist olan Altınöz bu ilk senaryosuyla birçok insanı ağlatmıştı. Anlatılan hikaye küçük bir adada yaşayan yaşlı insanların basit ama iç burkan hikayesiydi. Sonuçta yaşlansalar da, elden etekten çekilseler de bir şekilde umutlarını koruyup zor zamanlarda arkadaşları için her türlü fedakârlığı yapabiliyorlardı. Uzun yıllar boyunca çok az süre gördüğü ama büyük bir aşkla bağlı kaldığı Kübali aşkına kavuşmanın hayaliyle yanıp tutuşan arkadaşlarını gönderebilmek için anlayışlarına terste olsa banka bile soymayı göze alabiliyorlardı. Altınöz ve Ökten birlikteliği tam üç film çıkardı ancak hiçbiri beni Güle Güle kadar etkilememiştir. Gülüm 'de karı-koca arasında yaşanan sorunların onların anne ve babalarının üzerinde de olumsuz sonuçlar doğurduğu anlatılıyordu. Özellikle geleneksel anlayışa

Dağı Delen Irmak'tan Önemli Ayrıntılar...

Resim
Tarih Üzerine: Biz Türklerin üç çeşit tarihi vardır: Bir resmi tarih; iki, Avrupalıların yazdığı tarih ki, bu ikisi de şüphelidir. Bir de halkın zihninde kalmış tarih vardır. Nesilden nesile geçen gerçek tarih odur.(23) Futbolcu Hagi’nin Kökeni: Ulahlar, yerlerinden edilmiş, kendilerini Rumen sayıyor ama Rumenler onları Rumen kabul etmiyor, “Makedon” diyorlar. Mesela Galatasaraylı eski futbolcu Hagi, Dobruca’nın Çamurlu Köyü’ndendir, ama “Makedon”dur.(119) Gagavuzlar: Gagavuzlar, Sultan Keykavus’un adamlarıdır. Baba Saltuk’la 1260-63 senelerinde gelmişler, sonra onların bir kısmı Anadolu’ya, Balıkesir’e dönmüş, bir kısmı Babadağ’da kalmış ve bir kısmı (Bizans Egemenliği altında olanlar), biraz da Bizans’ın zoruyla, Hristiyan olmuşlardır. İşte bunlara “Gagavuz” denilmiş.(149) II. Mahmud: II. Mahmud tek başına devlettir, “Devlet için çalışacaksın, benim için çalışacaksın” der. Eskiden halkın gözünde devlet; din, kültür, tarih vs. karışımından oluşan kavramdı. II. Mahmud bunu kişiyle özd

Nokta-Bir Film Afişinin Mükemmelliği

Resim
Son zamanlarda gördüğüm en iyi film afişi. Kişinin son olarak bir noktaya dönüşmesi çok güzel anlatılmış. Aslında herşeyi anlatan afişteki yazıda şöyle diyor: ' Afallâhu anh' yani ' Allah onu affetsin' . Filmin konusu da ilginç halen izlemediğim için bir şey diyemiyorum ama filmle ilgili diğer bilgilere buradan ulaşabilirsiniz.

'Büyük Adam Küçük Aşk' üzerine notlar...

Resim
Hejar karakterini canlandıran küçük oyuncu Dilan Erçetin , özellikle gözleriyle insanı kalbinden vuruyor. Bu filmle ilgili kafanızda daha önce hangi fikir olursa olsun tüm bunları resetleyip sadece onun çocuksuluğuna odaklanıyorsunuz. Yaşlı ve inatçı bir adamın yanında onunla anlaşamaması ve konuşamamasına rağmen gözleriyle her şeyi anlatabiliyor. Yargıcın hayatına girmesiyle hem onun vicdani ve insani duygularını yönlendiriyor hem de bu yaşlı insana umut aşılıyor. Özellikle bir sahne var ki… Hejar, üzerine büyük gelen pijamalarla yargıcın evinde ilk uykusunun ardından o yabancı evin içerisinde üzerine büyük gelen pijamalarla gözlerinden çaresizlik dökülerek dolaşıyor. Sonra o çaresizliğin verdiği yorgunlukla evin orta yerinde dona kalıyor. İşte o zaman seyirci bütün gözyaşlarını sanki bir daha ağlamayacakmış gibi avuçlarının arasına bırakıyor. Ama yönetmen öyle bırakacak gibi değil. Son saniyeye kadar sizin tüm benliğinizi sarsıyor. Hejar’ın dedesini oynayan İsmail Hakkı Şen , kariyer

Yumurta: Ruha Yolculuk

Resim
Yumurta, benim seyredipte kendi içime döndüğüm filmlerden biriydi. Filmin kahramanı, annesinin ölümüyle birlikte kendi küçük taşrasına geri dönüş yaparken bende çoğu zaman onun gibi yolculukların ardına düşmek istedim. Yusuf'un kangal köpeğiyle geçirdiği o gecede bende çoğu zaman evin balkonuna çıkıp uzaklarda köpek seslerini dinledim. Arayışın sona ermesi için bir kangal bekledim belki..Bilemiyorum. ve Yusuf'un elindeki şiir kitabıyla çocukluğunun geçtiği evin bahçesinde otururken arkadan kızı seyretme sahnesi. Sadece hayattan harcanan bir kaç saniye... O an aklının ucundan neler geçiyor? Bütün hayatını elinde tutacak şeyi tekrar kazanabilme hayali mi ya da bir zamanda yolculuk izleri mi? Filmin bıraktığı tesirler üzerine birkaç ta yazı yazdım burada. Önemli bir film oldu benim için ve kendi düşündüğüm sinemaya giden yolu açan da bir film oldu ayrıca... Karşı Açı'da sadece Yumurta filmi ile ilgili bir kitap çıktığını öğrenmek açıkçası beni heyecanlandırdı. Böyle bir kit

Bir Bilim Adamı olarak Kemal H. Karpat

Resim
‘Müthiş bir merakım vardı, belki de bu merak, kişiliğimin en önde gelen özelliğidir. Bu merak, beni daha 5 yaşında okuma yazma öğrenmeye sürükledi’. (33) Kendisinin okumaya ilgisini bu sözlerle açıklar Karpat. Merak ve öğrenme isteği onun bilim adamı olmasında en önemli karakter özelliklerindendir. Bilim adamı her nerede ve ne şartta olursa olsun öğrencilikten kopmayacak, yeni şeylerin peşinde bir ömür geçirecektir. Bu kadar bilimle iç içe olmasına rağmen Sokrates gibi mütevaziliğini de koruyacaktır. ‘Hala “yahu neler öğrenememişim, yahu ne kadar cahil kalmışım, neler varmış dünyada!” diye üzülür dururum’. (34) Sonrasında ise, aldığı bilgi ve birikimi başkalarına aktarmakta hiçbir beis görmez. Onun için önemli olan sadece kendisi değil, bilginin ve üretmenin devamlılığıdır. Bu sebepten talebelerine özel ihtimam gösterir ve onların kendisinden daha iyi olabilmelerinin de önünü açar. ‘Bugün benimle doktora yapmış, dünyanın çeşitli üniversitelerinde profesör olmuş bir çok kişi var. Benim

Büyük Adam Küçük Aşk (2001)

Resim
Bir aşk isteyecektin İlk güneşte yaratılan.* İlk güneşte yaratılan bir aşktan bahseder Bejan Matur , Adem’in Yalnızlığı’nın “İkinci Gece”sinin VI. bölümünde. Herkes için böyle bir aşk geçmeli hayata teğet olarak. Herkes için kıyısında köşesinde böyle duygular yaşanmalı ve istemeli Yaradan’dan ilk güneşte yaratılmış büyük bir aşk. Uzun zamandır izlemek isteyip de izleyemediğim bir filmdi Handan İpekçi ’nin filmi. 2001 yılının Altın Portakal’ından en iyi film de dâhil olmak üzere birçok ödülle dönen filmin benim için tercih nedeni olmasını gerektiren en önemli öncelik Şükran Güngör’ün başrolde oynamasıydı. Şükran Güngör , aslında başlı başına sinemada oyunculuk açısından değerlendirilmesi gereken bir aktörken TRT ’de uzun yıllar oynayan Uğurlugiller Ailesi ve tiyatro sahnesinin dışında pek karşımıza çıkmamıştır. Zaten ömrünün son yıllarında Güle Güle ve başlıktaki filmin başrollerini paylaşarak Türk Sinema Tarihinin en önemli oyuncularından biri olduğunu da kanıtlamış oldu. (Güngör’ü